Menopoz ve Osteoporoz
Kadınlarda hormon dengesinin değişmesiyle doğurganlığın sona erdiği dönemdir. Doğal bir olgunlaşma sürecidir. Bir kadının menopoza girdiğinden söz etmek için son adet tarihinden itibaren bir yıl geçmiş olması gerekmektedir. Genellikle doğurganlık fonksiyonunun kaybı ile birlikte fiziksel ve ruhsal özelliklerin olumsuz etkileneceğine inanılır.
Bu dönemde kadınlık hormonları östrojen ve projestin salınımı azalır. Yumurtalıkların fonksiyonu azalır. Yumurtlama fonksiyonu daha önce olduğu gibi düzenli olmaz. Adet kanamaları düzensizleşir. Zamanla kadınlar adetten tamamen kesilir. Ama kadınlar menopoz döneminde sekse karşı ilgilerini kaybetmezler. Aksine adet olmayışından ve gebelik riskinin kalmamasından dolayı çoğu kadın bu konuda kendini daha iyi hisseder.Ortalama menopoz yaşı; 48 – 50’dir. Genellikle menopoz dönemi 40 ile 60 yaş arasında arasındadır. Menopoza girme yaşı toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. İyi beslenemeyen, zayıf, vejeteryan, rahmi alınan, anne karnında iken gelişme geriliği olan ve yüksek yerlerde yaşayan kadınlarda menopoz yaşı biraz daha erken olabilmektedir. Ayrıca sigara içen kadınlar menopoza daha erken girmektedir. Gelişmiş toplumlarda çeşitli çevresel etkilerin bu yaşı etkilediği kabul edilmektedir.
İnsanın yaşam süresinin uzaması ile birlikte kadınların menopozda geçirdikleri yaşam süresi de artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kadın yaşamının 1/3’ünü menopoz dönemi oluşturmaktadır.
Aylık adetler vücudun gebeliğe hazırlandığı karmaşık fonksiyonların sonucudur.Beyin ve yumurtalıkların birlikte hareket ederek salgıladıkları hormonlar ile yumurta gelişimini sağlar. Bu hormonlar aynı zamanda yumurtlamaya, yani yumurtanın içinde geliştiği folikülden (keseden) salınımına neden olur. Bu hormonların etkisi ile gebeliğe hazırlanan ve kalınlaşan rahmin iç tabakası, gebelik oluşmadığında adet kanaması olarak dökülür. Yaş ilerledikçe yumurtalıklar da yaşlanır, 40 yaş civarında yumurtalıklar beyinden gelen hormonal sinyallere daha az cevap verir, ve daha az östrojen salgılar. Adetler düzensizleşir ve menopoz öncesindeki bu dönemde östrojen seviyesi hızlı bir düşüş gösterir. Sonunda yumurtalıklarda yumurta gelişimi ve östrojen üretiminin durması ile adetler kesilir ve menopoz başlar. 6 aydan daha fazla adet gecikmeleri araştırılıp kandaki östrojen ve yumurtlamayı uyaran hormon (FSH) seviyeleri ölçülerek kesin tanı konulur.
Perimenopoz deyimi düzenli menstürasyondan menopoza geçiş dönemini ifade eder. Perimenopoz adını verdiğimiz geçiş döneminde, yumurtalıklardaki yumurta sayısı iyice azaldığı için, yumurtlama olayı daha seyrek görülür.
Kadınlar genellikle annelerinin menopoza girdiği yaşta son adetlerini görürler.Yaşı ne olursa olsun cerrahi olarak yumurtalıkları çıkarılmış kadın menopoza girmiş kabul edilir. Rahmi çıkarılıp yumurtalıkları bırakılan kadınlarda adet kanaması olmaz ama yumurtalık fonksiyonları devam ettiği sürece menopoza girmiş olmazlar.
Bir kadının 40 yaşından önce menopoza girmesi ise erken menopoz olarak değerlendirilir. Eğer adetleriniz sona ermişse bazı basit kan tetkikleri yapılarak menopoz döneminde olup olmadığınız anlaşılabilir. Menopoz yavaş gelişen bir süreçtir. 6 – 12 ay arası bir süre boyunca adet kesilmemişse menopoz dönemi başlamamış olabilir. Bu süre içinde gebe kalmamak için doğum kontrol yöntemlerini kullanmayı sürdürmek genellikle önerilir.Adet düzeninde değişiklik, aşırı kanama, her zamankinden daha uzun süren kanama, üç haftadan daha sık kanama, eşinizle birlikte olduktan sonra kanama ve adet dönemleri arasında kanama olması halinde mutlaka doktora danışmanız önerilir.
Menopoz belirtilerinin en tipik örneği ateş basmasıdır. Ateş basmasında baş, boyun ve göğüs bölgesinde ani kızarıklık, vücut ısısında artış ve daha sonra aşırı bir terleme ile karakterizedir. Bu değişiklikler genellikle birkaç saniye sürmekle beraber, bazen bir saatte kadar uzayabilir. Genellikle 1-2 yıl sürmesine karşılık, kadınların % 25’inde 5 yıldan daha uzun sürebilir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, en önemli faktörün östrojen hormonu seviyesindeki düşme olduğu düşünülmektedir.
Vajina ve idrar yollarını örten epitel tabakasında incelme ve esneklik kaybı görülür. Ayrıca vajinada kuruluk yine görülen belirtilerden birisidir.Menopozda ruhsal problemlerin artığına dair genel bir kanı olmasına karşın, yapılan çalışmalar bunu desteklememektedir. Ayrıca menopozda depresyonun daha sık görüldüğü görüşü de artık kabul edilmemektedir. Ancak ateş basmalarına bağlı olarak hastanın uyku kalitesi ve dolayısı ile günlük yaşam kalitesinde bir bozulma görülebilir.
Ciltte kızarıklık, memede ağrılar, sinirlilik, uyku bozuklukları, aşırı terleme,yorgunluk, isteksizlik, aşırı duygusallık, çökkün ruh hali tipik belirtileridir. Yüzde artan kırışıklıklar, ten renginde soluklaşma, saçlarda incelme ve dökülme, kırışık ve gevşek cilt yapısı, yaşlılık lekeleri, tırnaklarda kırılma, memelerde küçülme,yassılaşma ve yumuşama, tüylenme artışı, varislere eğilimin artması, karında yağlanma ve gerginliğin kaybolması, vajina duvarlarında incelme, kırışma, kuruluk, kaşıntı, iltihabi hastalıklara meğil, cinsel ilişki sırasında ağrı, idrar kaçırma ve tüm ciltte sinir uçlarının harabiyeti ile karıncalanma hissi görülen diğer belirtilerdendir. Menopozla birlikte hızla kilo alma, kan yağlarında artış, damar sertliğine eğilim, pıhtılaşmaya eğilim, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı ortaya çıkmaktadır. Kadınlar bu dönemde potansiyel riskler açısından değerlendirilmeli ve kontrol altında tutulmalıdır. Rahim kanserinin erken tanısı için yapılan PAP-Smear testi, memelerin kontrolü için mammografi ve meme ultrasonografisi doktor kontrolünde mutlaka yapılmalıdır. Adet kesilmesinden sonra görülen kanama acilen doktora başvurulmasını gerektiren bir durumdur. Menopoz belirtilerinin çoğu doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde hasta için uygun hormon replasman tedavisi ile giderilir, bazen de duygusal değişiklikler ve uyku bozukluğuna yardımcı olmak için sakinleştirici verilebilir. Hormon replasman tedavisi ile uykuya dalma zamanı kısalmakta, uykunun REM dönemi uzamakta ve sonuç olarak uyku kalitesi artmaktadır.
Sıcak basmaları için ılık yerlerde mümkün olduğunca hafif giyinme, pamuklu giysiler kullanma, soğuk içeceklerden yararlanma ve alkolden kaçınma gibi önlemler faydalı olabilir.
Hormon tedavisine başlanmadan önce,bu ilaçların olası yan etkileri ve uzun yıllar kullanılmasına bağlı ortaya çıkabilecek durumlar hasta tarafından bilinerek ,ön hazırlıklar yapılmalıdır
Ön araştırmalar:
- Genel vücut ve jinekolojik muayene,tansiyon, kilo, ağırlık ölçümü
- Karaciğer fonksiyonları (kandaki karaciğer enzimleri, yağlar, kolesterol ölçülür)
- Kan ve idrar tetkiki (genel kontrol)
- Servikal smear (Rahim ağzı kanserini araştırmak için alınan sürüntü)
- Mammografi (Meme kanseri taraması)
- Endometrial biopsi ve/veya vajinal ultrason ile endometrial kalınlık ölçümü (rahim kanserini tarama)
- Açlık kan şekeri (Şeker hastalığı araştırılması)
- Elektrokardiografi (Kalpte kriz veya beslenme bozukluğu araştırılması)
- Gerekirse kemik yoğunluğu ölçümleri(kırıkları önlemek ve diğer ilaçların gerekliliğinin araştırılması için)
Bu tetkikler hastanın durumuna göre en az 1 yıl aralıklarla tekrarlanır.Hormon replasman tedavisi, östrojen veya östrojen ile birlikte projestin içeren ilaçların kullanılarak menopoz belirtilerinin giderilmesidir. Hormon replasman tedavisi; sıcak basması, vajinal kuruluk, ve bazı idrar problemlerini azalttığı gibi osteoporoz (kemik erimesi) ve kalp hastalıklarını önleyerek başka faydalar da sağlar.Hormon replasman tedavisi ile birlikte meme kanseri riskinin hafif arttığı belirtilmektedir. Yalnız östrojen kullananlarda rahim zarı endometrium kanserlerinde artış olduğu gözlenmiştir. Bu yüzden rahmi alınmamış kadınlarda östrojen ile birlikte projestin içeren ilaçlar kullanılır. Ayrıca daha önce endometrium kanseri, meme kanseri, kan pıhtılaşma bozukluğu, felç,açıklanamamış vajinal kanama ve karaciğer hastalığı saptanan kadınlara genellikle hormon replasman tedavisi önerilmez.
Çoğu kadın için hormon replasman tedavisinin faydaları, zararlarının önüne geçmiştir. Tedavinin getireceği faydalarla, riskleri doktorla konuşulmalıdır.
Böylece diğer tedavi seçenekleri de değerlendirilebilir.Uygun bir tedaviyle, eksik olan hormonlar yerine konulduğunda görülen belirti ve hastalıkların birçoğunun vereceği rahatsızlık en aza indirilebilir.
“Hormon Replasman Tedavisi (HRT)” olarak adlandırılan tedavide amaç; hormonal eksikliği gidererek, buna bağlı rahatsızlıkların ortaya çıkmasını önlemek, varolanların gerilemesini sağlamaktır. Hormon Replasman Tedavisi klimakterik dönemdeki (son adet tarihinin önce ve sonrasını içine alan dönem) kadının östrojen ve progesteron seviyelerini doğurganlık dönemindeki seviyelere getirmeyi amaçlayan bir yerine koyma tedavisidir. Yaşlanmaya bağlı olarak umurtalıklardan üretilen östrojen ve progesteron seviyelerinde oluşan düşüşler nedeni ile hem adetler düzensizleşir, hem de bazı belirtiler(sıcak basmaları, gece terlemeleri gibi) ortaya çıkar.
Hormon Replasman Tedavisi (HRT), oral (ağızdan alınan tabletler ile), transdermal (cilde yapıştırılan bantlar ile), lokal ile (vajinal krem,tablet ile) yapılabilmektedir.
Progesteron verilmesinin ana amacı; östrojene bağlı olarak artan rahim kanseri riskinin önlenmesidir. Hormon tedavisi birçok şekilde verilebilir.
Bu yöntemlerin belli başlıları şunlardır:
- Östrojen ve progesteron içeren hapların ardışık verilmes
- Östrojen ve progesteron içeren hapların her gün birlikte verilmesi
- Östrojenin patch şeklinde cilde yapıştırılması ve ağızdan alınan progesteron ile kombine edilmesi
- Bunların dışında pellet şeklinde cilt altına uygulama, kas içine enjeksiyon ve vajinal uygulama gibi yöntemler nadiren kullanılmaktadır.
Bütün tedavi yöntemlerinde kalsiyum verilmesi tedavi etkinliğini artırmaktadır.Ayrıca 70 yaşın üzerindeki hastalarda ve güneşin az olduğu yerlerde yaşayanlara kış aylarında D vitamini önerilmektedir.
Ayrıca bölgesel etkilerin (vajen duvarının incelmesi, vajende kuruluk, vajende veya idrar yollarında enfeksiyon) giderilmesi yada meydana gelmemesi için kullanılan krem, ovül, jel veya vajinal tablet formundaki preparatlar da kullanılabilir.
Hormon tedavisinin iki ana amacı; menopozla birlikte artan osteoporoz (kemik erimesi) ve kalp-damar hastalıkları riskinin azaltılmasıdır. Bununla birlikte bazı kadınlarda çok şiddetli olabilen ve günlük yaşamını etkileyebilecek hale gelen sıcak basması, terleme, çarpıntı ve yorgunluk gibi yakınmaların önlenmesidir.
Menopozda, hormon replasman tedaviye engel oluşturacak bir hastalığı olmayan bütün kadınlara önerilmektedir. Tedavi süresi şu an için yaşam boyu olarak kabul edilmektedir. Tedaviye menopoza girdikten hemen sonra başlamak tedavi başarısı için en uygun dönemdir. Ancak hangi yaşta olursa olsun başlamanın yararlı olduğu gösterilmiştir.
Menopozda Hormon Tedavisinin Yararları
- Menopoza bağlı kemik kaybını önler ve kemik kitlesini artırır. Buna bağlı olarak kırık riskinde azalma olur.
- Kalp-damar hastalıklarının riskini azaltır.
- Vajina ve idrar yollarındaki atrofik değişiklikleri önler. Bunun sonucunda seksüel yaşam üzerinde de olumlu etki gösterir.
- Ateş basması, terleme ve çarpıntı gibi yakınmaları önler
- Ağızda yanma, kuruma ve kötü tat gibi yakınmaları azaltır. Bir çalışmada diş çürüklerinde % 25 azalma saptanmıştır.
- Menopozda kadınlarda normalde seste görülen kalınlaşma, östrojen kullananlarda daha az olmaktadır.
- Görme üzerine olumlu etkileri olduğu bildirilmektedir. Ayrıca göz içi basıncında azalmaya neden olmaktadır.
- İşitme fonksiyonlarındaki azalmayı önlediği düşünülmektedir.
- Kalın barsak kanserlerini azalttığına dair veriler bulunmaktadır.
- Alzheimer hastalığı riskini azalttığına dair veriler bulunmaktadır.
- Uyku kalitesini artırmaktadır.
Kimlere Hormon Tedavisi Verilmez?
- Rahim Kanseri Nedeniyle Tedavi Edilen Hastalar: Bu hastaların bir bölümüne hormon tedavisi başlanabilir. Tekrar olasılığı yüksek olan hastalarda tedavi sonrası 5 yıl beklendikten sonra eğer nüks yoksa hormon replasmanına başlanabilir. Hormona duyarlı olmayan tümörü olan hastalarda tedaviye hemen başlanabilir.
- Meme Kanseri Olan Hastalar: Bu konuda henüz bir görüş birliği bulunmamaktadır.
- Kalp-Damar Hastalığı Olanlar: Yapılan çalışmalarda östrojen tedavisinin koroner anjioplasti yapılan kadınlarda damarların yeniden tıkanma olasılığını azalttığı görülmüştür. Ayrıca östrojenin kandaki kolesterol düzeyleri damar duvarı üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle bu hastalarda östrojen başlamanın sakıncası yoktur.
- Diyabetik Hastalar: Bu hastalarda kalp hastalıklarının görülme riski artmaktadır. Östrojenin kalp hastalıkları riskini azaltması ve insüline karşı duyarlılığı artırması dolayısı ile bu hastalara başlanmasının yararlı olduğu düşünülmektedir.
- Karaciğer Hastalıkları: Aktif karaciğer hastalığı olmayan hastalarda tedaviye başlanabilir. Eğer hastanın kronik bir karaciğer hastalığı var ise hormon tedavisine başlandıktan 1 ve 6 ay sonra karaciğer fonksiyon testlerine bakılması ve bir bozulma izlenmezse hormon tedavisine devam edilmesi önerilmektedir.
- Kontrol altındaki hipertansiyon, sigara kullanımı ve varis tedavi için bir engel oluşturmaz.
- Migreni olan hastalarda hormon seviyelerindeki değişikliklere bağlı olarak ağrı nöbetleri görülebilir. Bu nedenle her gün alınan devamlı tedavi yönteminin tercih edilmesi daha uygundur.
- Daha önce hiç bir neden olmaksızın tromboemboli (damarda kanın pıhtılaşması ve bunun diğer organlara pıhtı şeklinde atılması )geçiren veya aktif tromboembolisi olan, aktif karaciğer hastalığı olan hastalara kesin olarak önerilmemektedir.
Hayattan alınan zevki olumsuz etkileyebilecek belirtiler; kadınlık hormonları olarak adlandırılan Östrojen ve Progesteron adlı maddelerin salgılanmalarındaki değişim ve azalmalarla ortaya çıkmaktadır. Her kadın birbirinin aynısı olmadığı gibi gereksinimleri de farklıdır. Hormon replasman tedavileri hastaya özel şekilde kişiselleşti.
Osteoporoz; metabolik bir kemik hastalığı olup kemiğin yapısı ve şekli bozulmadan yoğunluğunda azalma olması halidir. Osteoporozun bir çok nedeni bulunmaktadır. Örneğin; düşük kalsiyum alımı, uzun süre heparin kullanımı,
tiroid veya paratiroid bezinin fazla çalışması, şeker hastalığı, alkol alımı gibi durumlar kemik erimesine neden olabilmektedir.
Osteoporoz;
- Menopoza bağlı osteoporoz (Tip I)
- Yaşlanmaya bağlı osteoporoz (Tip II)
şeklinde iki gruba ayrılmaktadır.
Menopoz ile görülen Tip I osteoporoz, hastaları adetten kesildikten sonraki ilk 15-20 yıl içerisinde etkilemektedir. Kadınlar menopozdan sonraki ilk 5 yıl içersinde tüm kemik yoğunluğunun %15′ ini kaybetmektedir. Azalan östrojen hormonunun etkisiyle kemik yapımını sağlayan hücrelerin çalışmaması sorumlu tutulmaktadır.
Yaşlılıkla görülen Tip II osteoporozda ise azalmış kalsiyum alımı ve emilimi ile D vitamini eksikliği söz konusudur. 70 yaşın üzerindeki kadınların %25’inde, 80 yaşın üzerindeki kadınların yaklaşık yarısında omurga kırıkları görülmektedir. Tüm kalça kırıklarının ise %90′ ı 70 yaşın üzerinde görülmektedir. İnsan ömrünün uzadığı göz önüne alındığında bu istatistiki bilgilerin önemi açıkça ortaya çıkmaktadır. Yaşam kalitesinin bozulması ve hastane masrafları gözönüne alındığında osteoporoz konusunun önemli bir halk sorunu olduğu ortaya çıkmaktadır. Kemik dokusunun temel minerali olan kalsiyumun yaşlanma ve menopozdaki östrojen eksikliği sonucu kalıcı olarak kaybedilmesidir. İlk 5-8 yılda kemik kaybı ortalama yılda % 4-8 iken daha sonra kısmen azalarak kadın her yıl kemik dokusunun yaklaşık % 1’ini kaybeder ve 75 yaşına geldiğinde ortalama olarak 35 yaşındaki kemik dokusunun % 30’unu kaybetmiş olur. Bunun bağlı olarak menopozla beraber hızla artan kemik erimesi sonucu sessiz omurga kırıklarıyla bel ağrıları, boyda kısalma ve kamburluk
ortaya çıkar. Menopozdan sonra bir kadında boy 65 yaşına kadar ortalama 4 cm, 75 yaşına kadar 9 cm. kısalır. Omurga kemiklerindeki çökme kırıklarına bağlı olarak ortaya çıkan kamburluk ve göğüs kafesinin kemik yapısının bozulması sonucu hastada solunum sıkıntısı gelişebilir. Kadınlar menopozda çarpma düşme sonucu kalça,el bileği ve diğer kemik kırıklarına da daha kolay maruz kalabilirler. Bu kırıklardan en ciddi olanı kalça kırığıdır ve kalça kırığından sonra hastalardan %12-20’si 2 yıl içinde kaybedilmektedir. Kalça kırığı geçirmiş hastaların geriye kalanlarının bir kısmı sürekli bakıma ihtiyaç duymaktadırlar.
Kemik erimesine zemin hazırlayan risk faktörleri,
- Çok çocuk doğurma
- Sigara,alkol kullanımı
- Beslenme bozuklukları (kalsiyumdan fakir diyet)
- Güneş banyosu alışkanlığının olmaması
- Spor yapma alışkanlığının olmaması
- Uzun süre yatağa bağlı kalmaya neden olan hastalıklar
- Bazı endokrin (hormonal ) bozukluklar (hiperparatiroidi, hipertiroidi (guatr),böbrek üstü bezinin aşırı çalışması veya steroid hormonlarının ilaç olarak uzun süreli alımı vb.)
- Bağ dokusu hastalıkları (Romatoid artrit, sarkoidoz), siroz, böbrek hastalıkları,erken menapoz
- Genetik faktörler (ailede osteoporoz varlığı)
Korunma Yolları
Doğal olarak hayat kalitesini etkileyen hatta insanları yatağa bağımlı bile kılan bu hastalıktan korunma yolları mevcuttur.Östrojen kalsiyum kaybını engelleyerek kemiklerin yapısını korur. 30 yaşından sonra kemiklerden kalsiyum kaybı başlar, kemikler incelir ve zayıflar. Osteoporoz denen bu süreç menopozdan sonra belirgin bir şekilde hızlanır. Menopozdan sonra erken dönemde kemik kaybı hızlıdır ve östrojen tedavisi ile kemik kitlesi korunabilir. Eğer menopozdan sonra östrojen tedavisine başlamak için bir veya iki yıl beklenirse kaybedilen kemik kitlesini yerine koymak mümkün olmaz. Bu nedenle kemik kaybı bu aşamaya gelmeden östrojen tedavisine başlanması gerekir. Süt ürünleri kalsiyumdan zengindir. Menopozda sadece kalsiyum alımı kemik kaybını engellemez, fakat kalsiyum östrojenle birlikte alınırsa kemik kaybı azalır. Düzenli egzersiz, kemik yoğunluğunun korunmasına yardımcı olur. Östrojen tamamlama tedavisinin özellikle menopozdan hemen sonra başlandığında kemik kaybını durdurduğu bilinmektedir. Östrojen aynı zamanda kalp hastalığı riskini ve menopoza bağlı diğer bulguları azaltır. Doktorunuz sizin için uygun olan östrojen dozunu ve kullanım şeklini belirler.
Östrojen kullanımını sınırlayan bazı durumlar vardır:
- Meme kanseri
- Rahim kanseri
- Karaciğer hastalığı
- Safra kesesi hastalığı
- Kanın pıhtılaşma bozuklukları
- Nedeni bilinmeyen vajinal kanama
Bu durumlardan herhangi birisi mevcut ise menopoza bağlı bulguları tedavi etmek için doktorunuza alternatif metotları danışınız. Öncelikle menopoz dönemine girmiş hanımların düzenli egzersiz yapmaları, bol kalsiyum içeren gıda maddelerini tüketmeleri gerekmektedir. Eğer kullanılıyorsa muhakkak sigarayı bırakmak gerekmektedir.
Egzersiz
Her gün 30 dakikalık yürüme ve basit ağırlık kaldırma, kas güçlendiren hareketler ilaçlar kadar önemlidir.Yaz aylarında güneş ışığından (ultra-viole) faydalanmak için düzenli güneşlenme yararlıdır.Kırık oluşmuşsa uygun tedavi yapılır ve fizik tedavi ile rehabilitasyon sağlanır. Kırıklara bağlı ortaya çıkan kamburluk nedeniyle oluşan ağrı ve solunum sıkıntısı için fizik tedavi ve uygun atellerle hastaya yardımcı olunmaya çalışılır. Kırıkların oluşumunun önlenmesi için ev hastaya göre yeniden düzenlenmelidir. Merdiven kenarlarına, banyo ve tuvalete tutunacak kollar yapılır. Elektrik kesilmesi anında oluşabilecek çarpma ve düşmeleri önlemek için özel pilli veya jeneratörlü lambalar merdivenlere yerleştirilebilir.Yerlerdeki kaygan örtü malzemeleri (halı,kilim vb) sabit hale getirilebilir.
Östrojenin yan etkileri
Östrojene bağlı bulantı görülebilir. Östrojen uykudan önce alındığında veya cilde yapıştırılan tipleri kullanıldığında bu sorunla karşılaşılmaz. Östrojen kullanımı sırasında görülen diğer bir yakınma ise memelerde ki gerginliktir.Son yıllarda gelişen ilaç teknolojisiyle parelel olarak osteoporoz tedavisinde kullanılmaya başlanılan sentetik hormon algılayıcısı düzenleyici bir ajan olan raloxifen , özellikle yurtdışında osteoporozu önleme amacıyla çok kullanılmaktadır. Östrojene benzer olan bu yeni ilacın etki mekanizması kemik erimesini azaltarak kan -kalsiyum seviyesini yükseltmektedir. Raloxifen’in östrojene göre iki üstün yönü vardır. Birincisi rahim zarında kalınlaşma yapmayarak, ara kanamalarına neden olmaz ve rahim kanseri olma riskini artırmaz. İkincisi Raloxifen kullanan kadınlarda meme kanseri görülme riskini azaltır. Bunların dışında yapılan bazı çalışmalarda kandaki kötü huylu kolesterol seviyesini azaltarak, kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisi gösterilmiştir. Tüm bu özelliklerden dolayı hormon replasman tedavisine uyum sağlayamayan veya uygulanması sakıncalı olan menopoz dönemindeki kadınlar için alternatif bir tedavi seçeneğidir.